bugün

entry'ler (76)

sözlük klonu

Bugün bir tane de ingilizcesine denk geldiğim oluşumların hepsine verilen ortak isimdir. (bkz: )https://reyep.com

fatih akın

almanya'da sivil askerlik hizmeti hakkinin bulundugunu göz önüne alirsak, türkiye'de silahli askerlik yapmamak istemesi gayet hümanist bir tutum olarak göze carpan film yönetmeni.

endoskopi

gurbet ellerde maruz kaldigim tibbi tetkik yöntemi.

basina gelmesi muhtemel okuyuculara; kimsenin sizi korkutmasina izin vermeyin güle oynaya gidin valla. söyle ki,
bana uyutucu igne yapalim mi diye sordular, istemiyorum dedim. doktor "ama sonra bana orada iskence cektirdiler diye anlatmayin, aci cekmenize gerek yok" dedi. babamin yasadigi ve de sözlüklerde okudugum onca kötü endoskopi tecrübesine gülüp gectikten sonra, doktorun da böyle demesi bir an düsündürdü ama "yok ya yapalim gitsin, gereksiz uyusturucu almaya gerek yok" dedim. agzima güzel hemsire hanimin elinden bogaz bölgesini uyusturucu spreyi sıktırdım, kafama da agizligin lastigini gecirdim. (sado-mazo filmlerdeki agza gecirilen topa benzer bi sistem aslinda, ama top yerine ortasi borunun gececegi bosluk olan, boru yerine kendisini isirin diye bir plastik parca bu agizlik.)

sonra boru fasli basladi. borunun ucu tam bogaz bölgemdeyken "simdi yutun" dedi doktor. sanki büyükce bir lokmayi yutar gibi yutkundum ve boru serbest yoluna ulasmis oldu. doktor ve hemsire hanim bu noktada "bravo", "süper", "gercekten harika yapiyorsunuz" gibi övgüler dizdi. (sanirim bu yutma kismi zaten insanlarin en cok korktugu ya da aci cektigi kisim. ama hakkaten aci yoktu. sakin olup doktorun sizi bogmaya degil, tedavi etmeye calistigini düsünerek yutun gitsin.) sonraki boruyu ilerletme asamasinda pek fazla bir sey hissetmedim acikcasi. simdi 12 parmak bagirsagindayim deyince, "vay be" dedim sadece icimden. bu sirada agzimdaki agizligi isirmaya devam ediyordum ama öyle kendimden tiksindirici bögürtüler falan da cikarmiyordum.

doktorun gördüklerini ben de daha kücükce bir ekrandan basimi hafif yukari kaldirarak izleyebiliyordum ama gördüklerim hep kirmizi etten yollar olunca cok da ilgimi cekmedi acikcasi.

doktor arada sirada midemin icine biraz hafa üfleyip görmesini engelleyen durumlari bertaraf ediyordu. bu hava üfleme kismi gidiklanmayla, midenizin bir an icin hafif bulanmasi gibi karisik bir his veriyor sanirim. nitekim bende gülme hissi uyandirdi.

sonra borunun icine ince bir tel sokulup bir kac kere de doku örnegi alindi. ama bu asamada hic bir sey hissetmedim.

finalde de zaten yavas yavas cekiliyor boru, yine bogazinizdan gecerken biraz bogazda kalmis lokma hissi uyandirsa da aci verici bir deneyim hic degildi.

hersey bittiginde agzinizdan bol miktarda salya akmis oldugunu görebilirsiniz, bu da yine peceteyle hemen cözüldü.

bana sorarsaniz korkmayin, korkutanlara kulak asmayin, cok endiseleniyorsaniz da uyutulma imkaniniz olan bir hastanede olmaya calisin ama acikcasi tek ihtiyaciniz sukünet =)

zodiac

--spoiler üzerinden elestiri--

filmin sonlarina dogru karikatüristin karisi, kocasina kafayi bu denli katili bulmakla bozmasinin sebebini sorar ve aldigi cevaba "it's not enough" der.

ben de ayni seyi düsündüm;
"it's not enough to let me sit in a chair for three hours and telling me the boring story of how to not find a serial killer, who I don't care a bit!"

evet fincher yine yenilikci cekim teknikleri kullanmis, belki de film bu acidan bir bas yapit kategorisine girmistir. ama filmin icindeki, zodiac'in hikayesini anlatan filmden konuyla en ilgili polis bile bayip cikarken, bize de mi cikabilirsiniz izni verilmistir diye de düsünmedim degil.

yine de pek cok elestirmenin iddia ettigi gibi filmin katilden cok onu bulmakla ugrasan insanlarin mahvolan hayatlarini anlattigina inanmiyorum. cünkü film karakterler üzerinden degil, tamamen katili bulma cabasi üzerinden isliyordu ve iste bu yüzden karakterlerle tanisma firsatimiz olmadi. evet belki karakterlerin bir kismi sersefil hallere düstü ama katili bulmakla ilgilenmedikleri, ya da ondan bahsetmedikleri herhangi bir sahne izlemedigimizi düsününce -zaman atlamalari saolsun- bu sefilligin pekala baska sebepleri olabilecegine de inanabiliriz. ya da ben inanmak istiyorum cünkü harbiden "it's not enough".

--spoiler üzerinden elestiri--

pirates of the caribbean at world s end

----spoiler degil öneri----

yazilar bittikten sonra "ten years later" diye bir sahne daha var.
sabredin, izleyin derim. erken kapatirsa makinisti yuhlayin.

sonuna kadar dayanmak zor gelirse diye bir motivasyon ögesi olarak; visual effects bölümünde "coskun özdemir" ve "emre yilmaz" diye iki türk ismi görüp gururlanabilirsiniz.

----spoiler degil öneri----

lümpen

kulaga pek kibar gelmesi sebebiyle anlamiyla tezat olusturan kelime.

inadina tayyip

inatlasmadan evvel, tayyip kimdir diye ufak bir hatirlatma:
http://www.youtube.com/watch?v=eg3hkWCnA8c

spider man 3

--spoiler--
görseller olsun, oyunculuklar olsun hayal kirikligi yaratmayan, bol bol da eglendirip, güldüren bir film olmustur.

--spoiler--

trabzonsporlu olmak

cogu zaman mazosist bir eylemdir.

rutkay aziz

(bkz: sunay zaim)

sunay zaim

(bkz: rutkay aziz)
(bkz: kar)
(bkz: orhan pamuk)

kısa film çekmek

kiss prensibi (keep it simple & stupid) aklin bir kösesinde tutulursa pek bir kolaylasacak eylemdir.

et

yaratigin iyilestirme gücü, ölüp yeniden dirilmesi ve sondaki göge yükselis sahneleri hatirlanildiginda aslinda bir cesit incil uyarlamasi oldugu farkedilebilen spielberg filmi.

bulut şeklinde olsun

(bkz: bulut mu olsam)

300

gay camiasinda simdiden kült film statüsüne eristigi söylenen film.

unutulmaz reklam replikleri

seni yerim sosis!

inancı olmayan insan

hiç bir insan "iki kere ikinin dört ettiğine inaniyorum" demez, çünkü bilir. inancı olmayan insanın da elbet bir bildiği vardır.

berlin

baharin ilk gününde* insani sibirya soguklarina mahkum eden sehir.

the fountain

proje asamasindayken olusan bir takim sorunlardan dolayi bütcesi kücültülerek 35 milyon dolara mal edilmistir.
basrolde oynamasi istenilen brad pitt de film icin sakal bile birakmis olmasina ragmen senaryo ile ilgili belirsizlikleri bahane edip ekipten ayrilmistir.

sonra darren aranofsky de bari grafik romanini yapalim deyip ressam kent williams'in cizimlerinden olusan, filmin bütcesini kücültmesinden önceki versiyonuna daha yakin bir eser sunmustur bize.
http://www.dccomics.com/graphic_novels/?gn=4287

bu cizgi hikaye olusurken de farketmistir ki bu filmi yapmazsa, hikayeyi damarlarindan atamayacak, kendi kendine "yahu ben bu ise basladigimda zaten bütcesiz bagimsiz filmler yapiyordum, niye normal yolla; pahali bir sekilde yapmak zorunda olayim ki" deyip senaryoyu tekrar yazmis ve "hadi bakalim kent, hangisi daha önce bitecek film mi yoksa cizgi roman mi" diye espriler bile yapmistir. nitekim bu yaris da berabere sonuclanmistir.

hatta bir de "bu projenin nasil dogup, ölüp sonra tekrar dogdugunu düsününce sasiriyorum, cünkü "the fountain" tam da bunu anlatiyor" demistir ama simdi orjinalini bulamadim bu sözün, kusura bakmayin...
http://thefountainmovie.warnerbros.com/

izlerken dingin bir ruh halinde olmanizi öneririm, arkadaslarinizla "ulan hadi bi film izleyelim bari, aaa bu mu varmis, lan requem'i yapan adam degil mi bu, iyidir heralde" seklinde girmeyin yani sinemaya. filme hazir oldugunuzda, böyle biraz kendinizi dinlemeye, düsünmeye müsait oldugunuz bir zamanda izlemeye kalkisin derim.

kendi kendine konuşmak

(bkz: sabah kafasi)